“…Facialara kalkan olamadım ise de; siper sâika (paratoner) vazifesi gördüm… Bütün musibetleri üzerime çektim. Kendimi feda ederek vatanı kurtarmaya çalıştım. Dinine, devletine, vatanıma ve milletine hıyanet edenlerin aziz Allah’ın kahreden kudretli gücüne hedef olması için yakarıyorum…”

Sultan Vahdeddin Han ve Fedakârlığın Unutulan Yüzü

Tarihin tozlu sayfalarında ismi çamurla örtülmeye çalışılan, hâlbuki hakikatte ümmetin son halifesi, Osmanlı’nın vakar timsali bir şahsiyet… O, Sultan Vahdeddin Han’dır. Kimilerinin hain, bizlerin ise mazlum ve fedakâr bildiği o yüce zat…

Bir Devletin Son Nefesi, Bir Halifenin Ağır Yükü

Saltanatına adım attığında takvimler 1918’i gösteriyordu. Birinci Cihan Harbi’nin ardından Osmanlı paramparça; millet yorgun, ordu dağılmış, hazine boş, umutlar tükenmişti. Sultan Vahdeddin, işte böyle bir enkazın başında, tarihî bir sorumluluğu omuzlamak zorunda kaldı.

Elinden geleni yaptı. İngiliz oyunlarını anlamaya çalıştı, İstanbul’u işgalden koruyabilmek adına sabırla hareket etti. Kimsenin kolay kolay taşıyamayacağı bir emanet omuzlarındaydı: Hilafet.

Peki ne yaptı bu aziz Sultan?

O, facialara kalkan olamadı belki; ama siper sâika, yani bir paratoner gibi, bütün musibetleri kendi üzerine çekerek milleti korumaya çalıştı. Adeta kendi şahsını kurban verdi, ümmetin ve Anadolu’nun selameti için.

Sürgüne Giden Yol: Bir Hilafetin Hazin Vedası

Devamını oku: Sultan Vahideddin Han Hazretleri

1922 yılında, hem saltanat hem de hilafet hedef alınmıştı. Yüz yıllarca ümmetin kalbi olan hilafet makamı susturulacak, Osmanlı’nın adı haritadan silinecekti. Vahdeddin Han, bir İngiliz zırhlısına binerek İstanbul’dan ayrıldığında, kimileri onu hain ilan etti. Oysa o gidiş, bir kaçış değil; bir kurban edilişti.

Sürgünde yaşadığı yıllar, yokluk ve yalnızlıkla geçti. Cenazesine bile devlet töreni yapılmadı. Ne acıdır ki, son Osmanlı padişahı ve İslam halifesi, garip bir ülkede, kimsesiz bir şekilde hayata veda etti.

🕋 Hilafetin Sessiz Çığlığı

Unutmayalım ki, Vahdeddin Han sadece bir padişah değil; ümmetin halifesiydi. Onun şahsında, sadece Osmanlı değil, Müslümanların siyasi birliği de son buldu. Hilafetin kaldırılmasıyla, ümmet başsız kaldı. Bu boşluk, hâlen hissedilmekte; ümmet coğrafyası hâlen parçalanmış ve yetim bir hâldedir.

Tarih Yeniden Yazılırken

Bugün, aradan geçen bir asra rağmen, Sultan Vahdeddin Han hakkında yazılıp çizilenlere bakınca şunu görüyoruz: Tarih, galiplerin kaleminden çıkınca adalet kaybolur. Oysa hakkaniyetli bir bakışla bakıldığında, Vahdeddin Han’ın kararı, basiretle yoğrulmuş bir feragat örneğidir.

Tarih, onu “hain” diye değil; milleti için kendini feda eden koca yürekli bir Kahraman olarak anacaktır.

#

One response

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir